Türkçede en sık kullanılan, kısa-uzun deyimler, anlamları ve örnek cümlelerini içeren açıklamalı deyimler sözlüğü sayfalarımızda yaklaşık 3000 tane deyim ve anlamı yer almaktadır.
Deyimler ve Anlamları
Türkçemizde deyim sayısı çok olduğu için deyimler a’dan z’ye baş harflerine göre sayfalara ayrılmıştır. Aşağıda her harf için en çok kullanılan deyimlerden 5 veya 10 tane deyim seçilip kısa-uzun örnekleriyle birlikte verilmiştir.
A Harfi ile Deyimler
Abuk sabuk konuşmak: Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek. “Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım.”
Acısını çıkarmak: 1) Acılığını yok etmek. “Tuzlu suda bekleterek soğanın acısını çıkardı.” 2) Önceden uğradığı maddî ve manevî zararı sonradan gidermek. 3) Öç almak. “Bir gün bana yaptıklarının acısını senden çıkaracağım.”
A`dan z`ye kadar: Bütünüyle, baştan aşağı. “Bu sınıfın düzeni a`dan z`ye kadar bozuk.”
Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek, sevindiği her hâlinden belli olmak. “Takdirname eline verilince sevincinden ağzı kulaklarına vardı.”
Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir iş uğrunda boşuna çaba sarf etmek. “Desene boşuna kürek çekmişiz, olmayacak bu iş.”
Aklını başına almak / toplamak / devşirmek: Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek. “Aklını başına devşir, yoksa bu kötü alışkanlığın seni öldürecek.”
Alnını karışlamak: 1) Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır. 2) Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek. “Beni polise bildirenin alnını karışlarım.”
Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır.
Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya mal olması. “Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu.”
Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek. “Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış.”
B Harfi ile Deyimler
Balık kavağa (kurbağa ağaca) çıkınca: “Olmayacak şeyler olursa” anlamında kullanılır.
Bam teline basmak (dokunmak) (birinin): Bir kimseyi duyarlı olduğu bir konuda kızdıracak söz söylemek, davranışta bulunmak.
Baskın yapmak: 1. Bir kimseyi suçüstü yakalamak İçin bulunduğu yere ansızın girmek. 2. Düşmana beklemediği bir anda saldırı düzenlemek. 3. Haber vermeden konuk gitmek, ziyarete gitmek.
Baş başa vermek: Görüş alışverişinde bulunmak amacıyla bir araya gelmek, bir iş için güçlerini birleştirmek; kafa kafaya vermek.
Başı dönmek: 1. Dengesini yitirip düşecek gibi olmak. 2. Kötü bir şey karşısında bunalmak, sıkılmak. 3. Görkemli, ilk kez görülen bir şey karşısında şaşırıp kalmak. 4. Ulaştığı zenginlik ya da mevki nedeniyle şımarıkça davranışlarda bulunmak.
Başına kakmak: Yaptığı iyiliği, iyilik yaptığı kimsenin yüzüne karşı söyleyerek onu incitmek; kafasına kakmak.
Başını taşa (taştan taşa) vurmak: Bir fırsatı kaçırınca ya da başarısızlığa uğrayınca çok üzülmek, kafasının taştan taşa vurmak.
Bereket versin (bereket ki, bereket versin ki): Para alan kimsenin söylediği iyi dilek sözü; 2) bir kimsenin bir durumdan hoşnutluğunu anlatan söz: “Bereket versin, başına bir şey gelmedi.”
Bıçak kemiğe dayanmak: Sıkıntı, zahmet, artık dayanılamayacak bir duruma gelmek.
Bir kulağından girip öteki (öbür) (bir) kulağından çıkmak: Söylenilenlere önem vermemek, hiç uymamak, onları dikkate almamak.
C Harfi ile Deyimler
Caka satmak: Çalım satmak, gösteriş yapmak. “Caka satmayı bırak da işine bak.”
Can atmak: Çok istemek, çok arzulamak. “Babası ile parka gitmek için can atıyor.”
Can kulağıyla dinlemek: Kendini vererek, büyük bir dikkatle dinlemek. “Babasının söylediklerini can kulağıyla dinlemeye başladı.”
Can yakmak: 1. Üzmek, acı vermek. 2. Zulmetmek, eziyet etmek. 3. Bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak. “Şu hareketlerinle canımı yakıyorsun.”
Canı burnuna gelmek: Bir şey yaparken çok zorluk çekmek, bunalmak. “Kömürü taşıdım ama canım da burnuma geldi.”
Canını dişine takmak: Büyük sıkıntıları, tehlikeleri göze alarak bir işi başarmaya çalışmak. “Canını dişine takıp koca kayayı parçalamaya devam etti.”
Cart curt etmek: Göz dağı vermek ya da övünmek amacıyla abartılı konuşmak. “Karşımda cart curt edip durma.”
Ciğeri beş para etmemek: Değersiz, kendisine güvenilmez, korkak, aşağılık (bir kimse olmak). “Bırak, ondan söz etme bana, ciğeri beş para etmez adamlarla işim yok.”
Cin çarpmışa dönmek: Neye uğradığını anlayamayacak kadar kötü duruma düşmek. “Bir tokatta cin çarpmışa döndürdü adamı.”
Curcunaya çevirmek (döndürmek): Bir yeri kargaşa, şamata, gürültü patırtı ile doldurup kimsenin ne dediğini anlamayacak hâle getirmek. “Çocuklar bir dakikada ortalığı curcunaya çevirdiler.”
Ç Harfi ile Deyimler
Çaba göstermek: Bir işi başarmak için uğraşmak, kuvvet harcamak. “Çaba göstermeden amacına ulaşamazsın.”
Çağ açmak: Yeni bir gidişin, tutumun öncüsü olmak; evrensel bir gidişe yol açmak. “İstanbul’un fethiyle yeni bir çağ açıldı.”
Çam devirmek: Farkında olmadan karşısındakini kıracak ya da kötü bir sonuca yol açacak söz söylemek, davranışta bulunmak. “Onun da çam devirmede üstüne yok hani.”
Çar çur etmek: Gereksiz, lüzumsuz yere harcayıp tüketmek. “Paranı sakın çarçur edeyim deme.”
Çekip çevirmek: Yönetmek, düzene sokmak, hâle yola koymak, çalışmasını sağlamak. “Tek başıma bu işi çekip çeviremem ki!”
Çığır açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak; yeni bir tutum, izlenecek yöntem bulmak. “Bilim adamları kanserle mücadelede çığır açmak için kolları sıvadılar.”
Çıt çıkarmamak: Çok sessiz olmak, hiç ses çıkarmamak, gürültü yapmamak. “Çocuklar korkudan çıt çıkarmıyorlardı.”
Çileden çıkmak: 1. Çok öfkelenmek, olan bitenler karşısında dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek. 2. Çile süresini bitirmek. “Ben çileden çıkmadan çabuk terk edin burayı.”
Çorap söküğü gibi gitmek: Başlayan bir işin birbirine bağlı diğer bölümlerinin kolaylıkla halledilmesi. “Hele bir başla sen, bak nasıl çorap söküğü gibi gidecek iş.”
Çürük tahtaya basmak: Tedbirsiz hareket edip, kötü sonuçlanacak bir işe girişmek. “Allah kimseyi çürük tahtaya bastırmasın.”
D Harfi ile Deyimler
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak.“Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!”
Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek.“Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık.”
Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak. “O defteri kapadık biz, artık soru sormayın.”
Demir atmak: 1. Çapasını denize atmak. 2. Bir yerde uzun süre kalmak.“Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar.”
Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak.“Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti.”
Dilin kemiği yok: 1. Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek. 2. İnsan konuşurken bazı hatalar yapabilir, doğru ve yanlış her şeyi söyleyebilir.
Dirsek çürütmek: Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak.“Desene boşuna dirsek çürütmüşsün.”
Dizini dövmek: Çok pişman olmak.“Çocuklarını küçük yaşta eğitmezsen sonradan dizini döversin.”
Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak.“Nasıl oluyor da, bu adam hep dört ayak üstüne düşüyor?”
Düz duvara tırmanmak: Çok yaramazlık yapmak, uslu durmamak. “Ne haylaz çocukmuş, düz duvara tırmanıyor.”
E Harfi ile Deyimler
Ecel teri dökmek: Çok korkmak, heyecan içinde bulunup terlemek, korku ve bunalım içinde olmak. “Köprüden geçerken ecel terleri döktüler.”
Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan, konuyu açıklamaya yetmeyen, gerçeği yansıtmayan süslü, parlak ve gereksiz sözler söylemek.“Edebiyat yapmaya amma da meraklı bir insanmış.”
Ekmeğine yağ sürmek: Birinin yararına göre eylemde bulunmak, istemese de birinin işine yarayacak biçimde hareket etmek.“O işi bana vermemekle yabancıların ekmeğine yağ sürdün sen.”
Ele avuca sığmamak: 1. Şımarık davranmak. 2. Söz dinlememek, kural tanımamak, zapt edilememek.“Sen ne ele avuca sığmaz bir çocukmuşsun meğer.”
Eli kalem tutmak: 1. Yazı yazmayı bilmek. 2. Düşüncelerini derli toplu güzel bir ifade ile yazabilmek.“Elin kalem tutmaz mı senin?”
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Çok nazlı olmak, evde hiçbir iş yapmamak, zor işlerden kaçınmak.“Ne kadınmış o da, elini sıcak sudan soğuk suya soktuğunu görmedim daha!”
Emeği geçmek: Bir şeyin yapılmasında kendisinin de katkısı bulunmak. “Şu caminin yapımında kimlerin emeği geçmedi ki.”
Eski defterleri karıştırmak: Eski olayları, işleri bir çıkar umuduyla tekrar ele almak, yeniden gündeme getirmek. “Eski defterleri karıştırmayı bırak artık.”
Etekleri zil çalmak: Çok sevinmek, işler yolunda olmak.“Yazılı sınavı umduğundan iyi geçen Halit`in etekleri zil çalıyordu.”
Ettiğini bulmak: Yaptığı bir kötülüğün cezasını görmek.
F Harfi ile Deyimler
Faka basmak: Tuzağa düşmek, aldatılmak. “Beni nasıl faka bastırdılar anlayamadım bir türlü!”
Fırıldak çevirmek: Düzen kurmak, hileli iş görmek.“Yine ne fırıldak çeviriyorsun sen?”
Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde kendi düşüncesini söylemek, tahminlerde bulunmak. “Bu konuda fikir yürütmek işime gelmiyor.”
Fiskos etmek: Birilerinin bulunduğu bir yerde birkaç kişi gizlice ve alçak sesle konuşmak. “Utanmıyor musunuz bu kadar kişi içinde fiskos etmeye?”
Fiyat biçmek: Bir şeyin değerini belirlemek, para karşılığını tespit etmek.“Bu malın fiyatını biçmek o kadar kolay değil.”
Fol yok yumurta yok: Ortada (bir konu ile ilgili) hiçbir belirti olmadığı hâlde varmış gibi bir kuşkuya düşmek.“Henüz ortada fol yok yumurta yok, sen adama para ödemeye kalkışıyorsun.”
Fondip yapmak: İçeceği bir dikişte, bir solukta içmek. “Kardeşimle her sabah bir bardak sütü fondip yapıyoruz.”
Fora etmek: Açmak, çözmek.“Bütün yelkenleri fora ettik.”
Forsu kalmamak: Sözü geçmez olmak; bir konuda saygınlığı, gücü kalmamak. “Adamları arasında da forsu kalmayacak onun.”
Foyası meydana çıkmak: Yalanı, dolanı, hilesi, kötü niteliği, kusuru ortaya çıkmak. “Yakında onun da diğerleri gibi foyası meydana çıkacak.”
G Harfi ile Deyimler
Gam yememek: Kaygılanmamak, tasa etmemek, üzülmemek. “Seni bir kez daha gördüm ya, artık gam yemem.”
Geceyi gündüze katmak: Ara vermeden, devamlı çalışmak; büyük çaba göstermek. “Geceyi gündüze katıp çalıştık ve bu evi yaptık.”
Gına gelmek: Usanmak, bıkmak.“Bu işten gına geldi artık.”
Göğüs germek: Bir zorluğa dayanmak, karşı koymak. “Bu güne birçok zorluklara göğüs gererek geldik.”
Gölge etmek: 1. Işığa engel olmak. 2. Bir işin yapılmasına engel olmaya çalışmak. “Gölge etme de şu işi zamanında yapayım.”
Gönül almak: 1. Sevindirmek, hoşnut ettirmek. 2. Kırılan, gücenen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla yeniden hoşnut etmek. “Daha fazla uzatmadan o çocukların gönlünü almalısın.”
Göz atmak: Kısaca, dikkatli değil de şöyle bir bakıvermek; üzerinde fazla durmadan elden geçirmek. “Kütüphaneye şöyle bir göz atıp gitti.”
Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak.
Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üzerine çekmek.“O uzun boyuyla hemen göze çarpıyordu.”
Güvendiği dağlara kar yağmak: Güvendiği kimselerden yardım alamamak, güvendiği bir şeyin işe yaramadığı anlaşılmak.“Çok umutlusun, inşallah güvendiğin dağlara kar yağmaz.”
H Harfi ile Deyimler
Ha bire: Durmadan, arka arkaya, sürekli olarak, ara vermeden. “Tarlada bir adam ha bire çalışıyordu.”
Hafife almak: Küçümsemek, önem vermemek “Beni hafife alıyorlar ama yanılıyorlar.”
Hâlden anlamak: Bir kimsenin içinde bulunduğu zor durumu kavrayarak, anlayıp sezerek hoşgörülü olmak, anlayış göstermek. “Dedem hâlden anlayan birisidir, bize iyi davranacağına eminim.”
Hangi dağda kurt öldü?: Kendisinden hiç umulmayan, beklenilmeyen bir kimsenin olumlu davranışı görüldüğünde; “Nasıl oldu da böyle güzel bir iş, bir iyilik yaptı?” anlamında söylenir.
Hapı yutmak: Kötü bir duruma düşmek, zarar ve ziyana uğramak. “Hapı yuttuk desene!”
Havadan sudan konuşmak: Öylesine, gelişigüzel, rastgele konuşmak.
Hava hoş: Şu ya da bu şekilde olması arasında bir fark olmamak.
Hayra yormak: Bir rüya ya da olayı iyi ve yararlı bir durumun işareti görmek.
Hem suçlu hem güçlü: Gerçekte kendisi suçlu olduğu hâlde suç işlememiş gibi davranan ve karşısındakini suçlamaya çalışan kimse.
Hesap açmak: 1. Bankada, gereğinde çekilmek üzere yatırılan para için işlem yapmak. 2. Birine kredi açmak, birine borçlanma imkânı tanımak.
I Harfi ile Deyimler
Icığını cıcığını çıkarmak: 1. Her yanını ellemek, didiklemek. 2. Bir meseleyi en ince ayrıntılarına kadar soruşturmak, incelemek. “İyice ıcığını cıcığını çıkardınız meselenin.”
Iska geçmek: 1. Hedefe isabet ettirememek, vuramamak. 2. Üzerinde durmamak, önem vermemek, atlamak. “Bu sefer de ıska geçersen kaybedeceksin.”
Islah etmek: Hatası, yanlışı olan kimseyi yola getirmek, doğru olanı görmesini sağlamak. “Allah seni ıslah etsin, ne zaman düzeleceksin!”
Işık almak: Güneş ışığından yararlanır durumda olmak. “Evimizin salonu öğleden sonra güneş alıyor.“
Işık tutmak: 1. Karanlık bir yeri ışıkla aydınlatmak. 2. Bilgisiyle, düşüncesiyle bir konuya açıklık getirmek, tutacağı yolu göstermek. “Yapılan kazılar geçmişe ışık tutuyor.”
İ Harfi ile Deyimler
İbret almak: Kötü bir olaydan etkilenerek ders almak. “Çocuklar bu olaydan ibret alırsa bir daha sorun çıkmaz.”
İcat çıkarmak: 1. Hoşa gitmeyecek bir huy edinmek, hoş olmayan bir davranışta bulunmak. 2. Gereksiz bir sorun ortaya atmak, çıkarmak. “Yeni müdür öğle saatinde toplantı icadı çıkardı.”
İçi dışına çıkmak: 1. Kusmaktan ötürü çok fena olmak. 2. Bindiği taşıtın çok sarsılması yüzünden bedensel rahatsızlık duymak.
İçi geçmek: 1. İstemediği halde uyuya kalmak. 2. İşe yaramaz duruma gelmek. 3. Yaşlılıktan, zayıflıktan gücü azalmış olmak; hiçbir şeye ilgi duymamak. “O artık içi geçmiş bir ihtiyardır.”
İçine işlemek: Duygulanmak, etkilenmek, dokunmak. “Babamın o etkili sözleri âdeta içime işlemişti sanki.”
İğne atsan yere düşmez: Çok kalabalık, yürünecek gibi değil.
İki sözü bir araya getirememek: Düşüncelerini, duygularını düzgün bir biçimde anlatamamak, güzel konuşma becerisinden yoksun olmak.
İleri gitmek: Söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak; gereksiz, aşırı davranışta bulunmak ve haddi aşmak. “O saygısız adamın daha fazla ileri gitmesine fırsat verilmemelidir.”
İpe un sermek: İstenilen işi yapmamak için birtakım bahaneler, sebepler ileri sürmek, güçlük çıkarmak, engeller göstermek.
İşi başından aşmak: Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak.
J Harfi ile Deyimler
Jet gibi: Hızlı, süratle “Bu sene yaz tatili jet gibi geçti.”
Jeton düşmek: Anlamak, kavramak. “Jeton yeni düştü, espriyi şimdi anladım.”
Jeton düşmemek / takılmak : Söylenenleri, olup bitenleri anlayamamak.
Jetonu geç düşmek: Bir konuyu, sorunu ya da düşünceyi geç ve güç anlamak. “Jetonu geç düşüyor galiba, şaka yaptığımızı anlamadı hâlâ.”
Jilet gibi: Çok keskin. “Eskiden bazı dinozorların jilet gibi dişleri varmış.”
K Harfi ile Deyimler
Kabak tadı vermek: Bıktırmak, usanç vermek, tatsız olmaya başlamak. “Senin bu şakaların da artık kabak tadı vermeye başladı.”
Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek. “Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum.”
Kağıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı halde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak. “O kadar yol yapımı, sulama kanalı hep kağıt üzerinde kaldı.”
Kale almamak: Önemsiz görmek, sözünü etmeye değer bulmamak. “O, kale alınacak bir insan değil.”
Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak. “Bugün hiçbir şey yiyemedim, karnım zil çalıyor!”
Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim, bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek.
Keçileri kaçırmak: Düşünme yeteneğini kaybetmek, aklını oynatmak, delirmek, bunalım içinde olmak. “Doktor, keçileri kaçırmış diyorlar!”
Kendini vermek: Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek, bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak. “İşe henüz kendini vermiş sayılmaz.”
Kılı kırk yarmak: Titizlenmek, çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek, önemle üstünde durmak. “Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı.”
Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek. “Kulak asma sen onun söylediklerine.”
L Harfi ile Deyimler
Laf işitmek: Birisi tarafından paylanmak, azarlanmak. “Çabuk ol, senin yüzünden laf işiteceğiz öğretmenden.”
Laf olsun diye: Rastgele, belli bir amaç gütmeden. “Kızma canım, laf olsun diye söylemiştir o sözleri.”
Lafa tutmak: Birini konuşarak, gereksiz meseleler anlatarak işinden alıkoymak. “Onu biraz lafa tutup oyalamaya başladılar.”
Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek. “Beni görünce ne diyeceğini şaşırdı, lafı ağzında gevelemeye başladı.”
Lafı ağzında kalmak: Söyleyeceğini söylemeye zaman bulamamak, konuşmasını bitirememek.
Lâmı cimi yok: “‘değişmez, kesin, başka yolu yok’ anlamında kullanılan bir söz. “Lâmı cimi yok, bu akşam bize geleceksiniz, tamam mı?”
Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak.
Leke sürmek: Suç yüklemek, birinin onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak.
Lokma ağzında büyümek: Herhangi bir sebepten, acı ya da üzüntüden dolayı lokmasını yutamamak, yiyememek. “Ağzında lokmalar büyümeye başladı, gözleri dolu dolu oldu.”
Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine bakmak, çok yiyeceğinden korkmak.
M Harfi ile Deyimler
Mahalleyi ayağa kaldırmak: Bağırıp çağırarak, gürültü kopararak konu komşuyu rahatsız etmek, telaşlandırmak. “Bağırıp durma öyle, mahalleyi ayağa kaldıracaksın.”
Maneviyatı bozulmak: Moral gücü sarsılmak, kendine güveni yitirmek, kendini güçsüz ve dirençsiz hissetmek. “Düşmanlar, toplumumuzun önce maneviyatını bozdular.”
Masal okumak: İnandırıcı olmayan, oyalayıcı ve avutucu sözler söylemek. “Bana masal okuma, olayın gerçek yüzünü anlat.”
Maskesi düşmek: Gerçek yüzü, kimliği, niteliği ortaya çıkmak. “Nihayet maskesi düştü, herkes onun ne mal olduğunu anlayacak.”
Mendil açmak: Dilenmek.
Meydanı boş bulmak: Kendisine mani olacak kimse bulunmadığı için aşırı davranışlarda bulunmak, bir şeyden çekinmemek. “Meydanı boş bulan eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başlamışlardı.”
Meydan okumak: Kavga ya da yarışmaya çağırmak, korkmadığını ve çekinmediğini açıkça bildirmek. “Bir an meydan okumayı içinden geçirdi, sonra bundan vazgeçti.”
Mırın kırın etmek: Bir isteği yerine getirmemek için çeşitli bahaneler ileri sürüp nazlanmak. “Mırın kırın etmeyi bırak da yak şu sobayı.”
Mumla aramak: Çok istek ve özlemle aramak. “O anneyi siz mumla arayacak ama bir daha bulamayacaksınız.”
Mürekkep yalamak: Öğrenim görmek, okumuş yazmış olmak.
N Harfi ile Deyimler
Nabza göre şerbet vermek: Birinin hoşuna gidecek, eğilimlerine cevap verecek biçimde davranmak. “Nabza göre şerbet vermeyi iyi biliyorsun.”
Nazı geçmek: İstediklerini yaptıracak kadar hatırı sayılır olmak. “Babası, kasabada oldukça nazı geçen bir insandı.”
Nefes aldırmamak: Dinlenmesine fırsat vermemek, sıkıştırmak, rahat bırakmamak. “Nefes aldırmadı bize, sabaha kadar çalıştırdı.”
Ne idiği belirsiz: Ne olduğu, niteliği, soyu sopu, nereli olduğu bilinmeyen. “Ne idiği belirsiz bir yığın insan hükümette yer almış.”
Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı, ne olacağı belli değil. “Şemsiyeni al, ne olur ne olmaz, yağmura yakalanabilirsin.”
Nefes tüketmek: Bir şeyi anlatmaktan çok yorulmak. “Boşuna nefes tüketiyorsun, baksana anlamıyor.”
Nefsini yenmek: Arzularının, ihtiraslarının önüne geçebilmek.
Nevri dönmek: Çok öfkelenmek, sinirlenip kızmak ve bu sebeple rengi değişmek. “Saygısızca konuşmaya başlayınca nevri döndü, öfkeyle elini kaldırdı.”
Numara yapmak: Bir hareketi yalandan yapmak, bir şeyi gerçekmiş gibi söyleyerek karşısındakini aldatmak. “Ona öyle bir numara yapacağım ki şaşkına dönecek.”
Nutku tutulmak: Korkudan, üzüntüden, heyecandan konuşamaz olmak. “Katili karşısında görünce nutku tutuldu.”
O Harfi ile Deyimler
Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak. “Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!”
Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek. “Ben de senin ocağına incir dikmezsem dedi ama dediğine pişman oldu.”
Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak. “Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz.”
Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak. “Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar.”
Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek.
Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak. “Artık oluruna bıraktık işi.”
On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.
Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek. “Ali ortadan kayboldu.”
Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek. “Şimdi gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum.”
O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek. “O tarakta bezi olacağını hiç sanmam.”
Ö Harfi ile Deyimler
Ödü kopmak / patlamak: Çok korkmak. “Fareden ödüm kopar.”
Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak.
Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek. “Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı.”
Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek. “Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi.”
Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek. “Haydi ön ayak ol da koşsunlar biraz.”
Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek. “Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy.”
Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek. “Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar.”
Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir.
Özür dilemek: 1. Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek. 2. Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek. “Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım.”
Özü sözü bir (olmak): Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse. “Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor.”
P Harfi ile Deyimler
Pabucu dama atılmak: Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek. “Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat’ın pabucu dama atıldı.”
Pabucunu ters giydirmek: Güç bir duruma düşürerek telaşlandırmak, bu telaşla kaçmasına sebep olmak. “El oğlu bu, adama pabucunu ters giydirir, tetikte olmalı insan.”
Paçaları sıvamak: Bir işi yapmak için hazırlanmak. “Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu.”
Paçayı kurtarmak: Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak. “Çok şükür şu belalı işten paçayı kurtardık.”
Pahalıya mal olmak: Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak. “Bu ev size pahalıya mal olsa gerek.”
Para etmemek: 1. İşe yaramamak, etkili olmamak. 2. Değeri pahasına satılamamak. “Bu malların para edeceğini sanmıyorum.”
Paraya kıymak: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak.
Parmağında oynatmak: Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak. “Beni parmağında oynatamayacaksın artık.”
Parmak ısırmak: Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek. “Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar.”
Pire için yorgan yakmak: Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek.
R Harfi ile Deyimler
Rafa kaldırmak (koymak): Bir iş üzerinde artık durmamak, o işi kenara itmek, ihmal etmek. “Bizim dosyayı yine rafa kaldırmışlar.”
Rahat durmamak: Yaramazlık etmek, kımıldayıp durmak. “Rahat durmadın, beni zor durumda bıraktın.”
Rahmetli(k) olmak: Vefat etmek, ölmek.
Rekor kırmak: Eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek. “Koşuda yeni bir rekor kırılması bekleniyor.”
Rengi atmak: 1. Solmak. 2. Korku, heyecan sebebiyle benzi sararmak. “Kumaşın rengi bir yıkamadan sonra attı.”
Renkten renge girmek: Heyecan, korku ve utanmadan dolayı yüzünün rengi değişmek, sıkılmak.
Resmiyete dökmek: Bir iş veya duruma resmiyet kazandırmak, onu resmi kanallardan halletme yolunu seçmek.
Rest çekmek: 1. Kesin tavır almak, herhangi bir konuda son sözü söylemek. 2. Bir oyunda önündeki paranın tümünü ortaya koymak. “Öyle bir rest çekti ki görmeliydiniz.”
Ruhu bile duymamak: Anlamamak; hiçbir bilgisi, haberi bulunmamak; olan biteni sezememek. “Göreceksin ruhu bile duymayacak, onu bir güzel ıslayacağız.”
Rüyasında bile görememek: Olacağını hiç aklına getirmemek, ihtimal vermemek. “Bunu bana mı aldın? Rüyamda bile görsem inanmazdım!”
S Harfi ile Deyimler
Sabrı taşmak: Katlanamaz, dayanamaz, sabredemez olmak; tahammül gücü kalmamak. “Sabrımı taşırmadan çekip gidin buradan.”
Saçına ak düşmek: Yaşlanmak, ihtiyarlamaya başlamak. “Bizim de saçımıza ak düştü.”
Sağı solu (belli) olmamak: Bir durum karşısında nasıl davranacağı, ne tavır takınacağı belli olmamak. “Dikkatli olun, onun sağı solu belli olmaz.”
Sağlam kazığa bağlamak: Bir işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri alarak güvenilir bir duruma koymak.
Sağlık olsun: “Bir zarara uğradık ama önemli değil, üzülmeye değmez, canımız sağ olsun” anlamında kullanılır.
Sahip çıkmak: 1. Birini ilgilenip korumak. 2. Bir şeyin kendisine ait olduğunu söylemek. “Şu kimsesize sahip çıkalım.”
Saman altından su yürütmek: Hiç kimseye sezdirmeden iş çevirmek, ortalığı birbirine karıştırmak. “Saman altından su yürütenleri hiç sevmem.”
Selam verip borçlu çıkmak: Küçük bir ilgi göstermek karşılığında hemen kendisine bir iş yüklenilmek.
Senli benli olmak: Çok samimi, içten, teklifsiz biçimde olmak.“O kadar senli benli olma yabancılarla.”
Sinek avlamak: Satış yapamamak, iş ve müşteri olmadığından boş oturmak, iş yapamaz olmak. “Sabahtan beri sinek avlayıp duruyoruz.”
Ş Harfi ile Deyimler
Şaha kalkmak: 1. Atın ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları üstünde yerde durması. 2. Coşmak, kükremek, baş kaldırmak. “Azgın at şaha kalkarak binicisini sırtından yere attı.”
Şart koşmak: Bir işin yapılmasını önceden bir şarta bağlamak. “Para almadan, vermeyeceğini şart koş ona.”
Şeytan diyor ki!: “İçimden şu kötü işi yap, doğru yoldan ayrıl eğilimi geçip duruyor” anlamında kullanılır. “Şeytan diyor ki git şunu bir güzel döv.”
Şeytanın bacağını (ayağını) kırmak: 1. Aksiliği, uğursuzluğu yenmek. 2. Herhangi bir sebepten ötürü yapamadığı bir şey yapmak. “Haydi, şu şeytanın bacağını kır da bize gel.”
Şeytan kulağına kurşun: Aksama ihtimali bulunan durum veya işler düzenli gittiğinde ‘nazar değmesin’ anlamında söylenen bir söz.
Şıp diye geçmek: Ansızın, birdenbire geçmek.
Şifayı bulmak / kapmak: Hastalanmak. “Burnum akıyor, yine şifayı kapacağız desene.”
Şimşekleri üzerine çekmek: Söz ve davranışlarıyla çevresindekileri kızdırmak; rahatsız etmek; sert eleştirilerine, saldırılarına hedef ve neden olmak. “Boşu boşuna şimşekleri üzerine çektin.”
Şundan bundan: Belli belirsiz, önemsiz şeyler. “Eh işte, şundan bundan konuşup durduk.”
Şunu bunu bilmemek: İtiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek, bahane istememek. “Şunu bunu bilmem, yarın akşam sizi bekliyoruz.”
T Harfi ile Deyimler
Tabanları yağlamak: 1. Uzak bir yere yayan olarak gitmek için hazırlanmak. 2. Hızlıca koşarak kaçmak.
Taburcu etmek: Hastayı yatarak tedavi gerekmediğinde hastaneden çıkarmak
Tadı damağında kalmak: Tadını, lezzetini bir türlü unutamamak. “O kebabın tadı damağımda kaldı.”
Tadını çıkarmak: Bir şeyin sağladığı güzelliklerden ya da imkanlardan istediği gibi yararlanmak. “Şu tatilin tadını çıkarmaya çalışacağım.”
Tam adamını bulmak: 1. En uygun kişiyi seçmek. 2. (alay) En uygunsuz kişiyi seçmek. “Tam adamını bulmuşsunuz hani!”
Tan atmak / ağarmak / sökmek: Gün doğmaya başlamak, şafak sökmek. “Köyümüze vardığımızda tan atıyordu.”
Tası tarağı toplamak: Gitmek üzere bütün eşyasını toplamak. “Tası tarağı toplamış arabanın gelmesini bekliyorduk.”
Tatlıya bağlamak: Bir anlaşmazlığı tarafları memnun edecek biçimde bir çözüme ulaştırmak. “Nihayet işi tatlıya bağladık.”
Tekerine çomak sokmak: Birinin yolunda giden işini engellemek, aksatmak gibi davranışlarda bulunmak.“Adamın tekerine çomak soktular, düzenini altüst ettiler.”
Tükürdüğünü yalamak: Verdiği sözden geri dönerek benliğini küçültmek. “Ben tükürdüğünü yalayan bir insan değilim, gideceğim oraya!”
U Harfi ile Deyimler
Ucu dokunmak: Bir işten biri zarar görür olmak, söylenen bir söz birine zarar vermek. “O çubuğu kıracağım fakat ucu sana dokunacak diye kıramıyorum.”
Ucuz atlatmak: Güç ve tehlikeli durumdan az bir zararla sıyrılmak. “Ucuz atlattık, az kalsın uçuruma yuvarlanacaktık.”
Umurunda olmamak: Aldırış etmemek, önem vermemek.
Ununu elemek, eleğini asmak: ‘Geri kalan ömrü süresince yapacak önemli bir işi kalmamak’ anlamında kullanılan bir söz.
Uyku çekmek: Rahat ve huzurlu bir şekilde çok uyumak. “Eve gidip şöyle bir uyku çekeceğim.”
Uykusu kaçmak: 1. Uyuması gerekirken herhangi bir sebepten ötürü uyuyamamak. 2. Bir sorun yüzünden kaygılanmak, endişe duymak. “Uykusu kaçmış, yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu.”
Uykusunu almak: Gerektiği kadar uyumuş olmak. “Epeydir yatıyorsun, uykunu almış olmalısın.”
Uykuya dalmak: Rahat ve derin bir şekilde uyumak.
Uykuya dalmak: Rahat ve derin bir şekilde uyumak.
Uzun lafın (sözün) kısası: Özetle, kısaca, sözü uzatmayarak. “Uzun lafın kısası, yazar gerçekçi olmalıdır.”
Ü Harfi ile Deyimler
Üç buçuk atmak: Çok korkmak, korku içinde olmak, istenmeyen bir durum olacak diye korkup durmak.
Üçe beşe bakmamak: Alışverişte fiyat konusunda küçük farkları önemsememek, almak ya da satmak konusunda cimri davranmamak. “İstediğini üçe beşe bakma, mutlaka al.”
Ümidini kesmek: Artık ummaz olmak, olacağını beklememek, kavuşamayacağını anlamak. “Ümidimi kestim iyice, kocam artık geri dönmeyecek.”
Üst perdeden konuşmak: 1. Üstünlük taslayarak konuşmak. 2. Çok yüksek sesle konuşmak. “Üst perdeden konuşmaya bayılır.”
Üstünde durmak: Bir işe önem vermek, o işle yakından ilgilenmek, uğraşmak. “Şu işin üstünde dur biraz, yoksa sonun kötü olacak.”
Üstüne (üzerine) düşmek: Bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek. “Şu çocuğun üstüne bu kadar düşmeyelim, şımardıkça şımarıyor, neredeyse başımıza çıkacak.”
Üstüne tuz biber ekmek: Bir üzüntüyü, derdi, kusuru artıracak durum oluşturmak.
Üstüne üstüne gitmek: 1. Bir konuda bir kimseye sürekli baskı yapmak. 2. Güç bir şeyden yılmayıp, sonucu tehlikeli de olsa, çekinmeden o şeyle uğraşmak. “Biliyorum zor ama üstüne üstüne gitmelisin, ancak o zaman başarabilirsin.”
Üstüne yıkmak: 1. Kendi işlediği bir suçu başkasına yüklemek. 2. Kendisinin de sorumlu olduğu bir işin ağırlığını başkasına yüklemek. “Evin geçim yükünü annenin üstüne yıkmışlar, sorumsuzca yaşıyorlar.”
Üstüne yürümek: Yıldırmak, korkutmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak; ya da saldırmak. “Öfkeyle delikanlının üstüne yürüdü.”
V Harfi ile Deyimler
Vakit geçirmek: Oyalanmak, bazı şeylerle meşgul olarak zamanın geçmesini sağlamak. “Top oynayarak vakit geçirebiliriz sanırım.”
Vaktini almak: Epey zaman harcanmasını gerektirmek, başka bir işe ayrılmış zamanı tutmak. “Vaktini alıyorum ama başka çarem de yok.”
Velveleye vermek: Gereksiz bir heyecana, telaşa düşürmek. “Bir anda ortalığı velveleye verdiler; bağırmaya, sağa sola koşmaya başladılar.”
Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek. “Onun sözleri vız gelir bana, önce kendine söz geçirsin.”
Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak, gidip gelmek. “Canımız sıkıldıkça avluda volta atıp dururduk.”
Y Harfi ile Deyimler
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: Bir tehlikeden, güç bir durumdan kaçarken daha kötüsüyle karşılaşmak.
Yakasına yapışmak: Hesap sormak ya da bir şey istemek için tutup bırakmamak. “Beni de götüreceksin diye yakama yapıştı, ben de getirmek zorunda kaldım.”
Yan bakmak: Beğenmeyerek, kötü niyetle, düşmanca bakmak. “Bu adamın her gün yan bakması artık canıma yetti!”
Yan gelip yatmak: Yapacak işleri olduğu hâlde yapmamak, rahatına bakmak, keyfince yaşamak. “Hiç çalışmıyor, yan gelip yatıyor akşama kadar.”
Yarı yolda bırakmak: Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek. “Sana nasıl güvenebilirim, beni kaç kez yarı yolda bıraktın.”
Yataklık etmek: Bir suçluya yardım etmek, onu gizlemek, barındırmak.
Yelkenleri suya indirmek: Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak. “Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca.”
Yüreği ağzına gelmek: Birden bire çok korkmak, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak. “Karanlık ve ıssız sokakta yürürken bir çığlık duydu, yüreği ağzına geldi o an.”
Yüz göz olmak: Senli benli olmak ve birbirinden çekineceği kalmamak, aradaki mesafe kalkmış olmak.“İyice yüz göz olduk, beni artık dinlemiyorlar.”
Yüz vermek: Her istediğini yerine getirerek şımartmak; yakınlık göstererek, hoş görülü davranarak ölçüsüz hareketler yapmasına sebep olmak.
Z Harfi ile Deyimler
Zahmet çekmek: Sıkıntı, güçlük, yorgunluk ve eziyetlere katlanmak. “Senin adam olman için az zahmet çekmedim ben.”
Zehir etmek: Bir şeyin tadını kaçırmak, iyiyken kötü duruma sokmak. “Yediğim şu yemeği zehir ettiniz bana.”
Zevkten dört köşe olmak: Çok mutlu olduğu anlaşılmak, çok sevinip keyiflenmek ve aşırı zevk duymak. “Takımı galip gelince zevkten dört köşe oldu.”
Zeytinyağı gibi üste çıkmak: Bir konuda haksız olduğunu kabullenmeyerek kurnazlıkla kendini haklı ya da suçsuz çıkarmaya çalışmak.
Ziyafet çekmek: Konukları yemek vererek ağırlamak. “Düğünümde bir ziyafet bile çekemedim.”
Ziyan etmek: Yersiz, boş yere harcamak. “O kadar ekmeği ziyan etmeye utanmıyor musun?”
Ziyaret etmek: Birini görmeye, biriyle görüşmeye, bir yeri görmeye gitmek. “Hastaları ziyaret etmek görevlerimiz arasındadır.”
Zora gelmemek: Sıkıntıya ve baskıya katlanamamak, güçlüğe sabredememek. “Zora gelemem ben, lütfen ısrar etmeyin!”
Zoru olmak: Kendisini zorlayan bir sıkıntısı, derdi olmak. “Adamın bir zoru olduğu yüzünden belliydi.”
Zurnanın zırt dediği yer: Yapılmakta olan işin en hassas, en önemli, en can alıcı noktası.
Çok güzel bir site teşekkür ederim. Normalde çok zaman kaybederken şıp diye bitti.
atasözleri yok
kardeş bu zaten deyim